Gülten Akın 1933 yılında Yozgat’ta doğmuştur. Bu yıllar Türk ve Dünya tarihi açısından sıkıntılı günlerin yaşandığı ekonomik buhranların insanların hayatını derinden etkilediği yıllardır. Akın ilkokulun belli bir dönemini Sorgun’da okuduktan sonra on yaşında ailesiyle Yozgat’tan çıkar ve Ankara’ya yerleşirler. “Yozgat benim çocukluğumda Ankara’ya 8-10 saatte gidilip gelinen bir kentti. Şimdi otobüsle üç saat sürüyor. Kurtuluş savaşı sırasında bir hafta çekermiş, dedem anlatırdı.’’ (Kabacalı, 2004: 13)
Akın’ın hayatında dedesinin ayrı bir yeri var her akşam masallar anlatan şiirler yazan dede Küçük Akın’ı oldukça etkiler. “Dedemi en çok severdim. Ana yanından Rumelili, iri yarı, ev içine somurtkan, sevdiklerine ve dostlarına çok konuşkan ve nükteli.’’ (Kabacalı, 2004: 15)
Gülten Akın, eğitim hayatını Atatürk kız lisesinde sürdürür, yüksek öğrenimde Edebiyat okumak ister fakat Hukuk fakültesini okur ve bu bölümden mezun olur. “Liseyi bitirmiştim ama yaşamda yeniden ağırlaşmaya, maaşlar yetmemeye başlamıştı. Evlerin kadınları, kızları daha büyük sayılarda devlet arşivlerini dolduruyordu. O yaz iş aradım. Oysa tıp fakültesine gitmeyi düşlüyordum. Çapa Yüksek Öğretmen sınavını kazanmıştım. Edebiyat okuyacaktım. Gidemedim. Hukuka yazıldım.’’ (Kabacalı, 2004: 19)
Hukuk fakültesini bitirdiği yıl evlenir. Eşinin kaymakam olarak bulunduğu Gevaş, Alucra, Gerze, Saray ilçelerinde ve Kahramanmaraş’ta öğretmenlik ve avukatlık yapar. Beş çocuk annesidir. Gezdiği şehirler onun şiir yaşamının unutulmaz parçaları olarak kalacaktır. “14 yıl kadar kaldık, halkımdan, çocuklarımdan, öğrendiklerimi kitaplardan öğrendiklerimle bütünlemeye çalıştım.’’(Kabacalı, 2004: 20) Onu gezdiği yerler içerisinde en çok Maraş etkiler. Maraş’ın kendisini kolay kolay çağa teslim etmeyen yapısı şair için önemlidir. ”Geri kafalı mıyım? Uygarlığa karşı mıyım? Değil. Ama kentler de insanlar da özlerini, özelliklerini koruyarak değişmeli bence uygarlaşmanın gereği budur. Ötekine yozlaşma denir. Yabancılaşma doğurur ki ne biçim!’’(Kabacalı, 2004: 13) Akın 1972 yılında Ankara’ya yerleşir. Bir süre TDK’de çalışır. 1978 yılında emekliye ayrılır.
Her yazın insanında olduğu gibi yaşam, elbette ki Akın’ın yazım hayatına etki edecektir. Gülten Akın yaşamını Balıkesir’de sürdürmektedir.
Gülten Akın'ın Şiirinde Değişim Ve İkinci Yeni
Gülten Akın Türk şiiri içine bireysellik ekseninde giriş yapmış şairlerimizden biridir. Bireysellik ekseninde yazdığı şiirlerden sonra topluma yönelmiş ve bu yöneliş esnasında bazı şiir anlayışlarının etkisinde kalmıştır.
İlk olarak bireysellik kavramının ne olduğunu ele alırsak TDK sözlüğünde bu kavram “Ferdiyet, bir kişiyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünü’’ olarak açıklanmaktadır. (TDK, erişim tarihi 12.05.2015 http://www.tdk.gov.tr.) TDK’nin açıklaması temel alındığında bireyselliğin, sadece kendini ifade etme ve bireyin tüm özelliklerine hâkim olması anlamında açıklandığı değerlendirilebilir. Bireysellik konusunda Doğan Cüceloğlu’nun açıklamasına bakılacak olursa “Bireyin kendine özgü özellikleri gerçekleştirmesi ve diğerlerinden farklı kimse olarak yaşamını sürdürmesi” (Cüceloğlu, 2000: 243) olarak değerlendirdiği görülmektedir. Bu açıklamalardan hareketle bireysellik kişinin farklılıklarını algılayıp yaşamın her alanında kendine özgü düşünceler geliştirmesi ve bu doğrultuda yaşaması olarak düşünülebilir. Bireyselliğin, birey üzerinden yansımaları her meslek ve sanat grubuna göre elbette ki değişme gösterecektir.
Bireysellik kavramını edebiyatımızda elbette ki Gülten Akın’la başlayan bir kavram olarak görmek mümkün değil, daha eskilere gidilecek olursa Türk şiirinde Divan şiirinden, Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati, Milli edebiyat ve Cumhuriyet döneminden bu konuya eğilim göstermiş veya bu eksende çıkış yapmış birçok şair bulunabilir.
İkinci Yeni şiir hareketini ve bu hareketin şiir anlayışı incelendiğinde, İkinci Yeni Türk edebiyatında 1950’li yılların ilk yarısında bir ön anlaşma olmaksızın, kendiliğinden doğmuş bir şiir hareketedir. Ortak bir manifestosu ve ortak bir yayın organı yoktur. Bu açıdan İkinci Yeni edebiyat tarihinde rastlanılan klasik edebiyat topluluklarına ya da edebi akımlara benzemeyen bir harekettir. Bu hareketin öncüleri olarak İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ece Ayhan ve Sezai Karakoç kabul edilmektedir.
“Kaçtık denizin bizi sarmayan sesinden
Denizin kış artığı sessizliğine’’
Gülten Akın
Gülten Akın’ın şiir anlayışın şu ifadelerle ortaya koymaktadır: ’’Hayatın ve doğanın benden geçen şiirlerini yazıyorum. Ozan dünyayı sık sık donduran ve gözleyendir. Aralıksız gibi sık, sinema gibi. Hem gerçek hem doğal devinim ayaklandığı, yeni bir düzene konduğu için, yepyeni bir gerçek. Ben bunu bir yerde geyik avcılığına benzetmiştim Şiir tutku içinde bir avdır. Avcıdan insan olduğu için acıma, iyi bir avcı olduğu için kesin bir öldürüm beklenir. Yanlış mı söyledim? Doğrusu şu ki: ozandan başka kimse bunlara aldırmıyor.’’(Akın,1983:19)
“Şiir en yalınından en soyutuna dek yaşamla ilintilidir. Anlam dışına düşeni bile.’’
“İkinci Yeni biçimsel bir arayıştı. Şiirimizin anlatım olanaklarını geliştirdiği yadsınamaz. Bir akımdı dersek, siyasal kısıtlığın zorladığı, batıya öykünmenin beslediği bir kaçış akımıydı da demeliyiz.’’(Akın,1983:213)
Sen bütün canlılardan uzaksın yalnızsın
Ay bacadan aştı uyumaz mısın?
Ayaklarının altında bir şeyler
Bütün gün ölüler gibi sustun
(Akın, 1996: 13)
Yitikler Gecesi adlı şiirinden alınan bu iki bölümdeki örneklerden şairin seslenişte kullandığı tekillik oldukça belirgin bir halde görülmesi mümkündür. Şiirin öznesi durumundaki “Sen” terk edilmişlik içerisinde ortaya çıkmaktadır. Bu şiirde özne kendini canlılardan uzakta ve yalnız hissetmektedir. Bütün gün ölüler gibi sustun ifadesiyle şair karıştırım yaparak farklı bir anlatım benimsemektedir.
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
(Akın, 1996: 21)
Deli Kızın Türküsü şiirinde Akın ben ve sen karşıtlığında bireyselliği ele almaktadır. Akın’ın, kendi kendine insanlardan habersiz başlatıp bitirdiği türküsünün son parçasıdır. Doğaya, yağmura, bitkilere, buluta dönüşün; çareyi doğanın kollarına atılarak bulmanın, yaşamak denilen bir büyük oyuna dönmenin veya dönüşmenin ifadesidir. Pastoral öğelerin yoğun olarak kullanıldığı bu şiir, şairin şiirine Yozgatlı oluşun izlerini aksettirmiş ve kadınsal duyarlılığı da ortaya koymuştur. Slogan üslup bu şiirde dikkat çekmektedir. İkinci Yeni şairlerinin de sık sık kullandığı bu anlatım şekli bu şiirin birçok dizesinde ortaya konmaktadır.
Şimdi insanların yalnız kolları var
Ve ben delice bir şey istiyorum
Şimdi insanların yalnız kolları var
Ve ben başımı koyuyorum
(Akın,1996:22)
Deli Kızın Türküsü şiirinin 2.bölümünden alınan bu kısımda şair, İkinci yeninin sık kullandığı hissettirme yapısına ve birden çok anlam çağrışımına başvurmaktadır. Şimdi insanların yalnız kolları var ifadesi kinayeli bir söyleyiş oluşturmakla birlikte görmenin ötesine geçmeyi de amaçlamaktadır.
Dokunup çekilen bir şarkı rüzgârla
Vakti yalanlıyor sıcak sıcak
Sinema dönüşü iş dönüşü yahut bahanesiz
Beyazın tam ortasında bekliyorum
Ya gelmezseniz ne olacak
Aynı şiirin bu kısmında da şair ’’Beyazın tam ortasında bekliyorum’’ İfadesiyle Cemal Süreya’yı anımsatan bir kullanımı ortaya koymaktadır.
(Akın,1996:52)
Rüzgâr Saati kitabından alınan bu ifade de Türkçenin söz dizimiyle oynayışın örneğiyle karşılaşılmaktadır.
“İlk kitap Rüzgâr Saat’inde şiir öznesi yakın çevresi içinde kalır. Şiirlerin çoğu sen ya da ben seslenmeleriyle geçer. Yakın çevredeki bireysel duygulanımlar yansır dizelere” (Kabacalı, 2004: 56)
Şair ilk şiir kitabında bir mantık çerçevesinde duyguları aktarmayı amaçlayıp bu doğrultuda dil kullanımı gerçekleştirmiş denilebilir. Bu şiirlerinde odağı “ben” olan bir hayatın kesitlerini yansıtır. Bu şiirleriyle Akın’ın bir denemeci minvalinde şiir yazdığı ve kendisini merkeze koyarak şiir yazdığı ortaya çıkmaktadır. İlk şiir kitabından sonra şiirlerinde topluma yöneliş belirgin bir halde görülmektedir.
Gülten Akın şiirinde sözcüklerin tanınmayışından değil kullanışlarından gelen bir anlam kapalılığı söz konusudur. Bu yönüyle de İkinci Yeni etkisinde şiirler yazdığı söylenebilir.
Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
Sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışarıdakilere
(Akın,1996:122)
Anlamsal kapalılık İlk Yaz adlı şiirde
Ben onu ne iyi yavaş yavaş
Dokunsam saklasam eskitsemdi
Nerden nasıl görmemle birlikte
Bunca kişi kullanıp eskitti
(Akın,1996,85)
Ve ‘’Eskiyen Karısı Adamın’’ adlı şiirlerde belirgin şekilde görülmektedir.
Akın’ın şiirlerinde göze çarpan diğer bir konu da ikinci yeni şairlerinin yaptığı gibi sözcüklere yeni çağrışım olanakları katmaktır. Telmih sanatından da sık sık yararlanmakta ve Edip Cansever şiirlerini hatırlatan şiirleri bulunmaktadır.
-İsayı çarmıha gerdilerdi
Sonra Platus ellerini yıkadı-
Ellerini yıkadın yıkamıştın
Bitmiş aşağıdaki genç adama ait
Bütün işler
Kameralar beyanatlar basın bültenleri
İşkence yoğun sürdüydü
O askıyı kuran, o akımı veren
Elbet sen değildin
Sen yalnız gözlerini kapadın
Ellerini yıkadın sen
Sonra bana uzattın biraz sıkıntıyla
Unvanın büyüdü kutlandın ödüllendin
Her şey sorulduydu, herkes şunu sustu:
Sonra o ellerle nasıl
okşadın kızını
Nasıl şiir yazdın?
Akın bu şiirde yerel söyleyişleri de kullanarak sözcüklere çağrışım gücü katmakta ve telmih sanatıyla anımsatmalar yapmaktadır. “Herkes şunu sustu’’ gibi değişik ifadeler kullanmaktadır.
Bestelenmiş Şiirleri:
Büyü Yavrum
Grup Yorum (1987), Edip Akbayram, Kemal Sahir Gürel (1988)
Deli Kızın Türküsü
Sezen Aksu (1993)
Siyah Beyaz (1989)
Sevinç Eratalay
Beni Unutma (1989)
Sevinç Eratalay
Akın’ın Aldığı Ödüller:
1955 - Varlık şiir yarışmasında birincilik ödülü
1964 - Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü
1972 - TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda Başarı Ödülü
1976 - Yeditepe Şiir Armağanı
1991 - Halil Kocagöz Ödülü
1992 - Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
1999 - Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü
2003 - Dünya Gazetesi Yılın Telif Kitabı Ödülü
2008 - Erdal Öz Edebiyat Ödülü
Gülten Akın'ın Şiirinde Değişim Ve İkinci Yeni
“Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşe başlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek’’
(Cansever, 1998: 75)
Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
Evlerde, köşe başlarında değişmek diyorlar buna
Değişmek’’
(Cansever, 1998: 75)
Gülten Akın Türk şiiri içine bireysellik ekseninde giriş yapmış şairlerimizden biridir. Bireysellik ekseninde yazdığı şiirlerden sonra topluma yönelmiş ve bu yöneliş esnasında bazı şiir anlayışlarının etkisinde kalmıştır.
İlk olarak bireysellik kavramının ne olduğunu ele alırsak TDK sözlüğünde bu kavram “Ferdiyet, bir kişiyi benzerlerinden ayıran özelliklerin bütünü’’ olarak açıklanmaktadır. (TDK, erişim tarihi 12.05.2015 http://www.tdk.gov.tr.) TDK’nin açıklaması temel alındığında bireyselliğin, sadece kendini ifade etme ve bireyin tüm özelliklerine hâkim olması anlamında açıklandığı değerlendirilebilir. Bireysellik konusunda Doğan Cüceloğlu’nun açıklamasına bakılacak olursa “Bireyin kendine özgü özellikleri gerçekleştirmesi ve diğerlerinden farklı kimse olarak yaşamını sürdürmesi” (Cüceloğlu, 2000: 243) olarak değerlendirdiği görülmektedir. Bu açıklamalardan hareketle bireysellik kişinin farklılıklarını algılayıp yaşamın her alanında kendine özgü düşünceler geliştirmesi ve bu doğrultuda yaşaması olarak düşünülebilir. Bireyselliğin, birey üzerinden yansımaları her meslek ve sanat grubuna göre elbette ki değişme gösterecektir.
Bireysellik kavramını edebiyatımızda elbette ki Gülten Akın’la başlayan bir kavram olarak görmek mümkün değil, daha eskilere gidilecek olursa Türk şiirinde Divan şiirinden, Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati, Milli edebiyat ve Cumhuriyet döneminden bu konuya eğilim göstermiş veya bu eksende çıkış yapmış birçok şair bulunabilir.
İkinci Yeni şiir hareketini ve bu hareketin şiir anlayışı incelendiğinde, İkinci Yeni Türk edebiyatında 1950’li yılların ilk yarısında bir ön anlaşma olmaksızın, kendiliğinden doğmuş bir şiir hareketedir. Ortak bir manifestosu ve ortak bir yayın organı yoktur. Bu açıdan İkinci Yeni edebiyat tarihinde rastlanılan klasik edebiyat topluluklarına ya da edebi akımlara benzemeyen bir harekettir. Bu hareketin öncüleri olarak İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ece Ayhan ve Sezai Karakoç kabul edilmektedir.
Bu şiir hareketinin kendinden önceki poetik çizgiden ayrılma yönünde büyük bir kırılma meydana getirdiği, Türk edebiyatında Tanzimat sonrası süreç içindeki egemen çizgiden apayrı bir poetik ark açtığı ve modern şiirin başlamasında önemli bir basamak olduğu, çağdaş şiirimizi derinden etkilediği benimsenmiş bir olgudur. Hareketin ortaya çıkışı konusunda İnci Enginün şunları söyler: “ İkinci Yeni 1955-1965 yılları arasında kendini gösteren ve ortak nitelikleriyle beliren bir akım değildir. Yeniyi deneyen, dünya görüşü, yetişme şekilleri ve beslenme kaynakları bakımından çok farklı olan şairlerin eserlerinde tespit edilen benzerliklere dayanılarak ona bu ad verilmiştir.’’(Enginün,1992:608)
İkinci Yeni Şiiri anlayış olarak birçok farklılığı barındıran bir yapıda gelişmiştir. Genel olarak sürrealizmin etkisinde kalmışlar, bilinçaltını, düşü, fanteziyi şiirin oluşum alanları içerisine almışlar, anlamın gizliliğini (okur seçen şiir),yeni sözcük üretimi ve dil değişimini benimsemişlerdir. İkinci Yeni, Türk şiirini temellerinden sarsan alışılagelen şiir anlayışını kıran bir şiir hareketidir. İkinci Yeni’nin getirdiği en önemli yenilik, önceki şiirin algılama biçimini yıkmak, dili yalnızca duyusal olanın anlatıcısı olma işlevinden kurtarmaktır. İkinci Yeni anlatmaktan ziyade hissettirmeyi hedeflediğinden soyutlamalara sık sık başvurulur. Çağrışımlar yapmak, alışılmamış bağdaştırmalar kullanmak ve dizeleri kırmak, karıştırımlar yaparak nesneler ya da duyguların işlevlerinde oynamalar, söz dizimlerinde farklılaşmalar, her okuyucu tarafından farklı anlam bulan şiir gibi değişik bir şiir tarzı yakalamışlardır.
Gülten Akın bu şiir anlayışının doğuş yıllarına gelen bir dönem de ilk şiir kitabını çıkartarak şiir ortamına giren bir şairdir bu açıdan ilk şiirlerinde ikinci yeni etkisinin yoğun olma ihtimali ve bireysellik ekseninden bu etkiyi ortaya koymaya çalıştığı düşünülebilir. Gülten Akın’ın ilk dönem şiirlerini barındıran Rüzgâr Saati Kitabından ve yapı kredi yayınları tarafından basılan 1956-1991 dönemi Gülten Akın toplu şiirlerini içeren eserden şiir incelemeleri yapılarak, İkinci Yeni şiir anlayışının Gülten Akın üzerindeki etkisi ortaya konulmaya çalışılacak.
Gülten Akın Şiirlerinde İkinci Yeni İzleri
İkinci Yeni Şiiri anlayış olarak birçok farklılığı barındıran bir yapıda gelişmiştir. Genel olarak sürrealizmin etkisinde kalmışlar, bilinçaltını, düşü, fanteziyi şiirin oluşum alanları içerisine almışlar, anlamın gizliliğini (okur seçen şiir),yeni sözcük üretimi ve dil değişimini benimsemişlerdir. İkinci Yeni, Türk şiirini temellerinden sarsan alışılagelen şiir anlayışını kıran bir şiir hareketidir. İkinci Yeni’nin getirdiği en önemli yenilik, önceki şiirin algılama biçimini yıkmak, dili yalnızca duyusal olanın anlatıcısı olma işlevinden kurtarmaktır. İkinci Yeni anlatmaktan ziyade hissettirmeyi hedeflediğinden soyutlamalara sık sık başvurulur. Çağrışımlar yapmak, alışılmamış bağdaştırmalar kullanmak ve dizeleri kırmak, karıştırımlar yaparak nesneler ya da duyguların işlevlerinde oynamalar, söz dizimlerinde farklılaşmalar, her okuyucu tarafından farklı anlam bulan şiir gibi değişik bir şiir tarzı yakalamışlardır.
Gülten Akın bu şiir anlayışının doğuş yıllarına gelen bir dönem de ilk şiir kitabını çıkartarak şiir ortamına giren bir şairdir bu açıdan ilk şiirlerinde ikinci yeni etkisinin yoğun olma ihtimali ve bireysellik ekseninden bu etkiyi ortaya koymaya çalıştığı düşünülebilir. Gülten Akın’ın ilk dönem şiirlerini barındıran Rüzgâr Saati Kitabından ve yapı kredi yayınları tarafından basılan 1956-1991 dönemi Gülten Akın toplu şiirlerini içeren eserden şiir incelemeleri yapılarak, İkinci Yeni şiir anlayışının Gülten Akın üzerindeki etkisi ortaya konulmaya çalışılacak.
Gülten Akın Şiirlerinde İkinci Yeni İzleri
“Kaçtık denizin bizi sarmayan sesinden
Denizin kış artığı sessizliğine’’
Gülten Akın
Gülten Akın’ın şiir anlayışın şu ifadelerle ortaya koymaktadır: ’’Hayatın ve doğanın benden geçen şiirlerini yazıyorum. Ozan dünyayı sık sık donduran ve gözleyendir. Aralıksız gibi sık, sinema gibi. Hem gerçek hem doğal devinim ayaklandığı, yeni bir düzene konduğu için, yepyeni bir gerçek. Ben bunu bir yerde geyik avcılığına benzetmiştim Şiir tutku içinde bir avdır. Avcıdan insan olduğu için acıma, iyi bir avcı olduğu için kesin bir öldürüm beklenir. Yanlış mı söyledim? Doğrusu şu ki: ozandan başka kimse bunlara aldırmıyor.’’(Akın,1983:19)
“Şiir en yalınından en soyutuna dek yaşamla ilintilidir. Anlam dışına düşeni bile.’’
“İkinci Yeni biçimsel bir arayıştı. Şiirimizin anlatım olanaklarını geliştirdiği yadsınamaz. Bir akımdı dersek, siyasal kısıtlığın zorladığı, batıya öykünmenin beslediği bir kaçış akımıydı da demeliyiz.’’(Akın,1983:213)
Sen bütün canlılardan uzaksın yalnızsın
Ay bacadan aştı uyumaz mısın?
Ayaklarının altında bir şeyler
Bütün gün ölüler gibi sustun
(Akın, 1996: 13)
Yitikler Gecesi adlı şiirinden alınan bu iki bölümdeki örneklerden şairin seslenişte kullandığı tekillik oldukça belirgin bir halde görülmesi mümkündür. Şiirin öznesi durumundaki “Sen” terk edilmişlik içerisinde ortaya çıkmaktadır. Bu şiirde özne kendini canlılardan uzakta ve yalnız hissetmektedir. Bütün gün ölüler gibi sustun ifadesiyle şair karıştırım yaparak farklı bir anlatım benimsemektedir.
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur geceleyin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
(Akın, 1996: 21)
Deli Kızın Türküsü şiirinde Akın ben ve sen karşıtlığında bireyselliği ele almaktadır. Akın’ın, kendi kendine insanlardan habersiz başlatıp bitirdiği türküsünün son parçasıdır. Doğaya, yağmura, bitkilere, buluta dönüşün; çareyi doğanın kollarına atılarak bulmanın, yaşamak denilen bir büyük oyuna dönmenin veya dönüşmenin ifadesidir. Pastoral öğelerin yoğun olarak kullanıldığı bu şiir, şairin şiirine Yozgatlı oluşun izlerini aksettirmiş ve kadınsal duyarlılığı da ortaya koymuştur. Slogan üslup bu şiirde dikkat çekmektedir. İkinci Yeni şairlerinin de sık sık kullandığı bu anlatım şekli bu şiirin birçok dizesinde ortaya konmaktadır.
Şimdi insanların yalnız kolları var
Ve ben delice bir şey istiyorum
Şimdi insanların yalnız kolları var
Ve ben başımı koyuyorum
(Akın,1996:22)
Deli Kızın Türküsü şiirinin 2.bölümünden alınan bu kısımda şair, İkinci yeninin sık kullandığı hissettirme yapısına ve birden çok anlam çağrışımına başvurmaktadır. Şimdi insanların yalnız kolları var ifadesi kinayeli bir söyleyiş oluşturmakla birlikte görmenin ötesine geçmeyi de amaçlamaktadır.
Dokunup çekilen bir şarkı rüzgârla
Vakti yalanlıyor sıcak sıcak
Sinema dönüşü iş dönüşü yahut bahanesiz
Beyazın tam ortasında bekliyorum
Ya gelmezseniz ne olacak
Aynı şiirin bu kısmında da şair ’’Beyazın tam ortasında bekliyorum’’ İfadesiyle Cemal Süreya’yı anımsatan bir kullanımı ortaya koymaktadır.
Biri sormalıyım, yolumu göstermeli
(Akın,1996:52)
Rüzgâr Saati kitabından alınan bu ifade de Türkçenin söz dizimiyle oynayışın örneğiyle karşılaşılmaktadır.
“İlk kitap Rüzgâr Saat’inde şiir öznesi yakın çevresi içinde kalır. Şiirlerin çoğu sen ya da ben seslenmeleriyle geçer. Yakın çevredeki bireysel duygulanımlar yansır dizelere” (Kabacalı, 2004: 56)
Şair ilk şiir kitabında bir mantık çerçevesinde duyguları aktarmayı amaçlayıp bu doğrultuda dil kullanımı gerçekleştirmiş denilebilir. Bu şiirlerinde odağı “ben” olan bir hayatın kesitlerini yansıtır. Bu şiirleriyle Akın’ın bir denemeci minvalinde şiir yazdığı ve kendisini merkeze koyarak şiir yazdığı ortaya çıkmaktadır. İlk şiir kitabından sonra şiirlerinde topluma yöneliş belirgin bir halde görülmektedir.
Gülten Akın şiirinde sözcüklerin tanınmayışından değil kullanışlarından gelen bir anlam kapalılığı söz konusudur. Bu yönüyle de İkinci Yeni etkisinde şiirler yazdığı söylenebilir.
Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
Sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışarıdakilere
(Akın,1996:122)
Anlamsal kapalılık İlk Yaz adlı şiirde
Ben onu ne iyi yavaş yavaş
Dokunsam saklasam eskitsemdi
Nerden nasıl görmemle birlikte
Bunca kişi kullanıp eskitti
(Akın,1996,85)
Ve ‘’Eskiyen Karısı Adamın’’ adlı şiirlerde belirgin şekilde görülmektedir.
Akın’ın şiirlerinde göze çarpan diğer bir konu da ikinci yeni şairlerinin yaptığı gibi sözcüklere yeni çağrışım olanakları katmaktır. Telmih sanatından da sık sık yararlanmakta ve Edip Cansever şiirlerini hatırlatan şiirleri bulunmaktadır.
-İsayı çarmıha gerdilerdi
Sonra Platus ellerini yıkadı-
Ellerini yıkadın yıkamıştın
Bitmiş aşağıdaki genç adama ait
Bütün işler
Kameralar beyanatlar basın bültenleri
İşkence yoğun sürdüydü
O askıyı kuran, o akımı veren
Elbet sen değildin
Sen yalnız gözlerini kapadın
Ellerini yıkadın sen
Sonra bana uzattın biraz sıkıntıyla
Unvanın büyüdü kutlandın ödüllendin
Her şey sorulduydu, herkes şunu sustu:
Sonra o ellerle nasıl
okşadın kızını
Nasıl şiir yazdın?
Akın bu şiirde yerel söyleyişleri de kullanarak sözcüklere çağrışım gücü katmakta ve telmih sanatıyla anımsatmalar yapmaktadır. “Herkes şunu sustu’’ gibi değişik ifadeler kullanmaktadır.
Akın’ın Şiir Kitapları:
Rüzgar Saati (1956)
Kestim Kara Saçlarımı (1960)
Sığda (1964)
Kırmızı Karanfil (1971)
Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı (1972)
Ağıtlar ve Türküler (1976)
Seyran Destanı (1979)
İlahiler (1983)
Sevda Kalıcıdır (1991)
Sonra İşte Yaşlandım (1995)
Sessiz Arka Bahçeler (1998)
Uzak Bir Kıyıda (2003)
Akın’ın Aldığı Ödüller:
1955 - Varlık şiir yarışmasında birincilik ödülü
1964 - Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü
1972 - TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda Başarı Ödülü
1976 - Yeditepe Şiir Armağanı
1991 - Halil Kocagöz Ödülü
1992 - Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
1999 - Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü
2003 - Dünya Gazetesi Yılın Telif Kitabı Ödülü
2008 - Erdal Öz Edebiyat Ödülü
Serhan Atabey